Korumak ya da korumamak değil, saygı duymak ya da duymamak; işte bütün mesele bu!
Hayvanları (genel anlamda) düşkün/ korunmaya muhtaç olan nesneler olarak görmüyorum. İçlerinde hasta, yaralı, engelli ya da başka bir sebepten muzdarip olup korumaya alınması gerekenler olabilir ama sağlıklı bir hayvan neden korunsun ki?
Mesele kötü insanlardan, kötülüklerden korunmaksa hepimizin buna ihtiyacı var ama ‘koruma’ olgusu; var olma, varlık olarak algılanma olgusunun çok önüne geçmiyor mu?
Onları korumayı falan bırakalım da varlıklarına saygı duymayı öğrenelim derim. Bunu başarabilirsek adı ‘hayvanları koruma’ olan ama hayvanların hakkından çok kişi ve kurumları kollayan kadük yasa yerine gerçek bir HAYVAN HAKLARI YASASI çıkarmayı başarabiliriz!
Her yılın 4 Ekiminde, yılın 365 günü hayvanların her türlü hakkını gasp eden kurumların ‘hayvanları koruyoruz’ şovlarından yeterince sıkıldık… Siz de korumayın arkadaş, varlıklarına saygı duyun yeter!
Onları sözüm ona korumaya alırken attığınız iğnelerle öldürmeleriniz, yakalama aparatlarınız vesaire nasıl bir koruma içgüdüsüdür zaten anlamıyorum ki… Kafeslere yığmanızı, sevgisiz ve hatta hasta olanı tedavisiz bırakmanızdan, aç olanı doyurmamanızdan hiç bahsetmiyorum bile…
Eksik vicdanla yaptığınız her eylem zaten ayrı bir trajediye dönüşüyor!
Yasa da hayvandan çok sizi koruduğu için atış da serbest…
Saygı duyun, varsa yüreğinizde bir ışıltı onları sevin de; başka bir şeye hiç gerek yok…
SEVGİ İYİLEŞTİRİR
Fotoğraftaki iki yavru köpek bahçemize yeni geldi, henüz bir isimleri yok. Arkada o an gamsızca yatan Oğluş’un bu yavrulardan birini hafifçe hırpaladığını gördüm. Önce çığlık çığlığa bağıran yavrunun başını okşayıp sakinleştirdim. Sonra Oğluş’un yanına gidip onu sevdim, sonra yavruları yanımıza çağırıp hepsini birden sevdim ve sonra beraber oynamaya başladılar…
Oğluş’a azar çekseydim, hatta daha ileri gidip yavruya yaptığı gibi hırpalasaydım belki de onlara daha çok bilenecek ve daha büyük zararlar verecekti…
Sevginin iyileştirici gücünü kullanmayı tercih ettim ve başardım!