Gece yarısına doğru saatimin şarjı bitmek üzereydi; çok yorgundum, çok üşüyordum, çok korkuyordum… ‘Biraz zaman alacak ama seni çıkaracağız’ cümlesinin üstünden çok saatler geçmişti, artık benim de ‘şarjım’ bitmek üzereydi, kardeşimin sesini duyduğumu hatırlıyorum, ‘hepimiz iyiyiz, Ela’yla seni bekliyoruz’ demişti; demek ki eşim bir şekilde dışarı çıkmayı başarmıştı, ben de çıkmalıydım! Burdan sonra yaşadığımı sandığım şeyler aklımın bana büyük bir oyunuydu…
***
Bütün gücümü toplayıp ayağa kalktım, biraz canım yanıyordu ama yürüyebiliyordum. Çok karanlıktı, bodrumun penceresindeki ışığa doğru yürüdüm, bir beton parçasını elime alıp camı kırıp yukarı tırmandım. Çok susamıştım, çok üşüyordum hala, tanımadığım insanlardan su istedim, vermediler! Arabanın anahtarını bulamamıştım, beni almaya gelecek olanları bekledim bir süre, sonra yürümeye başladım ve hastaneye gittim. Benim için hastanede bir yatak vardı, yumuşaktı ve sıcaktı ama yaralı olmadığım için oraya yatmak istemedim, ‘size yardıma geldim’ dedim. ‘Yaralı değilsin ama iyi de değilsin, yatağa geçmeyeceksen burada bekleme, git dinlen’ dediler. Mahalleye doğru tekrar yürümeye başladım, gün ışıyordu. Hala susuzdum, hala üşüyordum. Yolda Serap ile karşılaştım, su istedim ondan ama elindeki tek suyu Sinem’e verdi. O da susamış olmalı ve benden daha çok ihtiyacı vardı sanırım. Yolda birileri su vermeyi kabul etti ama suyu kazanmam gerekiyordu, oyunun kurallarını anlamadım ve kazanamadım. Daha fazla vakit kaybetmemek için eve doğru yürümeye devam ettim. Eşim evimizdeydi ve eşya topluyordu, ‘babanlar bizi bekliyor, bir süre orada kalacağız’ dedi. ‘Neden’ diye sorduğumda ‘mutfağın halini görmedin mi, orası çöktü ve tadilatı uzun sürecek’ dedi. ‘Evimizde kalalım, mutfağı kullanmayız, yemek için Soner’lere çıkarız’ dediğimde ‘saçmalama, bu rezillikte oturulmaz’ dedi. O eşya hazırlarken ben dışarı çıktım, kardeşimin eşi Sevinç’e durumu anlattım, ‘olmaz abi, biz de Hayrettin Amcalara gidiyoruz’ dedi. Eve geri döndüğümde Ela arabanın anahtarını verdi bana, ‘nerde buldun onu, mutfaktaydı’ dedim, ‘ben bulurum’ dedi ve ‘hadi babanlara gidiyoruz’ diye ekledi.
‘Herkes babamlara gidiyor, sizinkiler de seni merak ederler, sizinkilere mi gitsek’ dedim. ‘Bizimkilerle konuşurum, anlayacaklardır’ dedi. ‘Tamam sen babamlara git, ben 112’ye gideceğim, hastanede ihtiyaç yokmuş’ dedim. Sonra çantamı almak için mutfaktan tekrar bodrum kata indim. Yıkıntılar arasında çantamı aramaya başladım ama bulamadım. Hala susuzdum, yorgundum ve üşüyordum. Olduğum yere çöktüm ve vücudumu ısıtmaya çalıştım. Yukarıdan bir ses duydum, ‘Ufuk seni almaya geldik’ dedi. ‘Çok geç kaldınız’ dedim içimden, ses vermedim. Sonra kardeşimin seslendiğini duydum, ‘ben iyiyim, gidip başkasını çıkarsınlar’ dedim. Sonra tanımadığım ses tekrar ‘Ufuk, senin için geldik, seni çıkaracağız’ dedi, yine ses vermedim. Yerimden kalkmaya çalıştım, belim tutulmuştu, kalkamadım. Sonra yine kardeşimin sesini duydum, onu aşağı çağırdım. Kardeşim gelmedi ama iki kişi aşağı geldi, ortalık toz bulutuydu, temizlik yapıyorlardı. ‘Aliye Hanım (yöneticimiz) hiç gecikmeden işe başlamış’ diye düşündüm. Sonra beni gördüler, ‘burda kalamazsın’ dediler. ‘Kardeşim gelip beni kaldıracak’ dedim, ‘o gelemez, biz seni alalım’ dediler. ‘Tamam’ dedim, ‘yardım edin ayağa kalkayım’, ‘yürüyebilir misin’ diye sordular, ‘evet’ dedim. ‘Yine de hiç kıpırdama, biz seni çıkaracağız’ dediler, temizliğe gelen adamlar neden beni kıpırdatmıyor diye düşündüm ama öyle yorgundum ki teslim oldum onlara. Bir ara morfin muhabbeti döndü, biri ‘çok ağrısı var şoka girecek’ dedi, ‘morfini nerden bulacaksınız ki’ diye sordum, ‘dışarıdaki ambulanstan isteyeceğiz’ diye cevap verdi biri. ‘Size vermezler ki’ dedim. Sonra bir sarsıntı oldu, ‘burda kalamayız bir an önce çıkmalıyız’ dedi biri. Bir brandanın üstünden beni sürüklemeye başladılar, pencereye yaklaştığımızda durdular, dışardan Ebru Abla’nın sesini duydum, kardeşini soruyordu adamlara. Ela dışardaydı, arayacaktı… ‘Demek ki şebeke çekmiyor’ diye düşündüm, saatimden 112’yi ben de düşürememiştim. Bir ip bağlayıp beni yukarı çektiler, yüz üstü vaziyette bizim personellerden Nuray’ı gördüm, ‘hocam bizi çok korkuttunuz’ dedi bana. ‘İyiyim, neden korktunuz ki’ dedim. Beni dikkatlice sedyeyle aldılar, ‘dehidrate görünüyorsunuz, size mayi bağlayacağım’ dedi genel muayenemi yaptıktan sonra, ‘kimse bana su vermedi’ dedim ona. Başak Ablamın sesini duydum sonra, Ufuk biz buradayız, Ela çıkana kadar bekleyeceğiz merak etme’ diyordu, Ela zaten çıkıp babamlara gitmişti, ‘kimsenin kimseden haberi yok mu’ diye düşündüm.
Sonra hastaneye doğru uzun bir yolculuğa çıktık, üzerimi örtmüşlerdi, kalorifer yanıyordu ama yol boyunca titredim. Bir çadıra aldılar beni, bana ayırdıkları yatak bu değildi, ‘acil dolmuş olmalı’ diye düşündüm…