Hak arayışı, nasıl da akla gururlu ve dirayetli bir duruşu getiriyor. İnsan hakkını tabi ki aramalı, ancak bazen sanki başka bir benliğe bürünüp amansız bir hak savunmasına giriyoruz ya işte ona gerek yok.
Haklılık olgusu öfke duygusuyla çok orantılı. Konularda haklı çıkmak yerine, iletişimi sürdürmeyi amaçlamak, karşıdakini anlamaya gayret etmek, sorumluluk almak uzun solukta çok daha etkili bir metot doğrusu.
‘Ama bu benim hakkım’
‘Ama kendisi öyle yapmadı’
‘Ama o yalan söylüyor’
‘Ama bu haksızlık’
…
Bu tarz kalıplar bize bir fayda sağlamaz. ‘Hayat adil değil’ bunu aklımızdan çıkarmamalıyız.
Hak, adalet, eşitlik çok kıymetli değerler. Ancak bu kavramı herkesten beklemek, yapmadıklarında onlara tavır almak işte o zaman zihnen çok yoruluruz. Haklılık, ancak başkalarının da haklarına özen göstererek faydalı bir hale dönüşür.
Egoist bir tavırla sadece kendi istediklerin olsun diye yapılan tutumlar sizi uzaklaşılması gereken biri yapmanın ötesine geçmez. Her şeyde olduğu gibi aşırı haklılık çabası da bize negatif duygular getirir.
Haklı olduğunuzda şunları yapın mesela;
-Karşı tarafın da ufakta olsa hakkını verin.
-Özür dilenirse ve samimiyse affedin.
-Çatışmak yerine baktınız anlaşamayacağınız biri mesafeli olun.
-Konu incir çekirdeğini doldurmayacak bir konuysa boşverin gitsin.
Zihninizi büyük haklarınız için harcayın; küçük olanların peşinden giderek zaman kaybetmeyin.
Asil ve şerefli insan, hak ve adaleti her şeyin üstünde tutar.
Konfüçyüs
Kula bela gelmez hak yazmadıkça, hak bela yazmaz kul azmadıkça. Nice insanlar gördüm, üzerinde elbisesi yok. Nice elbiseler gördüm, içinde insan yok.
Hz. Mevlana