6 Şubat deprem felaketi üzerinden neredeyse 11 ay geçti. Acılarımız hâlâ taze. Evlerimizin ve mahallelerimizin, yani anılarımızın, kepçelerle silinişini izledik, izliyoruz. Yeni evler, yeni mahalleler ve hatta yeni bir şehir kurulur elbet ama ne kaybettiklerimiz ne de anılarımız olmadan sadece ruhsuz yerler olabilirler.
Daha önce pek çok bilim insanının belirttiği gibi artçı sarsıntılar devam ediyor. Her artçı sarsıntıda, 6 şubatta yaşadığımız ve hazırlıksız yakalandığımız deprem felaketi sonrasında, herhangi bir önlem aldık mı? hazırlıklı mıyız? diye kendime soruyorum. Her artçı sarsıntı sonrasında bir telaş, bir korku, bir kaos olduğunu gözlüyorum. Pek bir hazırlık yaptığımızı düşünmüyorum. Depremde ve sonrasında neleri nasıl yapmamız, neleri yapmamamız gerektiğiyle ilgili bir eğitim almadık. Deprem çantaları hazırlamadık. Yanımızda bulundurduğumuz bir düdük bile hayat kurtarıcı olabilir. Mesela toplanma alanlarımız hâlâ yok. İlk yardım eğitimi almadık. Yaşadığımız felaket bize ilk yardımın ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gösterdi. Arama-Kurtarma eğitimi almadık. Belki eğitimimiz olsaydı birçok insanı enkazdan çıkarabilir ya da ekiplere yardımcı olarak çok daha fazla insanın hayatta kalmasına destek olabilirdik. Bence deprem bölgelerinde bu eğitimler hem uygulamalı hem de zorunlu olmalıdır. Her mahallede bu eğitimlerin verildiği ve ekipmanların bulunduğu atölyeler kurulmalıdır.
Belki bazılarımız: “biz çadır kentlerde, konteyner kentlerde yaşam mücadelesi veriyoruz! Ne eğitiminden, ne hazırlığından bahsediyorsunuz?” diyebilir. Fakat eğitim ve hazırlıklı olma bir yaşam tarzıdır. Hangi şartlarda olursak olalım, eğitim ve hazırlık, yaşanabilecek her türlü felaketi en az zararla atlatma ve hayatta kalma şansımızı artıracaktır.
Çadır ve konteyner kentlerde hayat zor. Kış, zorluklarıyla birlikte geldi. Böyle olacağı da belliydi. Elektrik kesintileri can sıkmaya devam ediyor. Bu aralar çadırların ya da konteynerlerin yandığı haberini çok sık duymaya başladık. Burada yangınların çıkış sebeplerinin belirlenmesi ve bu doğrultuda önlemler alınması son derece hayatidir. Örneğin benim kaldığım konteyner kentte, bulunduğum sokakta, hiç yangın söndürme tüpü yok. Konteynerler arasındaki sokaklar çok dar yapılmış. Yangın anında, yangına müdahale edecek bir yangınla mücadele/söndürme ekibi belirlenmemiş. Yangın söndürme tertibatı yok. Her konteyner ya da çadır kentte yangınla mücadele eğitimleri verilmeli, ekipler kurulmalı, gerekli tertibat ve malzemeler hazır bulundurulmalıdır. Acil müdahale çok önemli, yangın çıktığında, çadır ve konteynerler o kadar hızlı yanıyorlar ki itfaiye gelene kadar her şey kül oluyor.
Eğitimli ve bilinçli olmak ve ona göre yaşamak hem bireysel hem de toplumsal olarak son derece önemlidir. Hangi koşullar altında olursa olsun yaşam tarzımız geleceğimizi nasıl şekillendireceğimizi belirliyor. Yeni bir şehir, yeni bir yaşam inşa ediliyor. Nasıl bir şehir olacağını yaşam tarzımız belirleyecek. Eğitimli ve bilinçli bir toplum, şehirlerini bilimin ve aklın öncülüğünde inşa eder. Mutlu bir gelecek istiyorsak, doğayla uyumlu, olası felaketlere karşı hazırlıklı, dirençli şehirler kurmak zorundayız. Bunun için hem bireysel hem de toplumsal olarak hazırlıklı olmalı ve çok daha fazla sorumlulu almalıyız.