Mesleğimde 18 yıl geride bırakıyorum. İnanın bir daha dünyaya gelsem gene öğretmen olmak isterdim. İcra ettiğimiz mesleğin manevi hazzı paha biçilmez ve tarif edilemez.
Öğretmenlik mesleğinin toplum içerisinde saygınlığının yanısıra göreceli olarak kıskanılası bazı özellikleri de var. Mesai saatlerinin rahatlığı, haftasonu tatili, 3(!) ay yaz tatili gibi. Fakat meslektaşlarım iyi bilirler ki oldukça rahat görünen bu meslek bedenen ve ruhen oldukça yıpratıcıdır.
Çok hissettirmesek de ders günü sonunda oldukça bitkin ve yaşam enerjimizin oldukça azaldığını hissediyoruz. Canım siz de taş mı taşıyorsunuz dediğinizi duyar gibiyim. Ama size uzman psikologların ve bilim adamlarının bu durumumuzu açıklayan görüşlerini sizinle paylaşmak istiyorum.
Gün sonu yorgun ve bitkin halimizi açıklayan 3 sebepten bahsediyor uzmanlar.
Bunlardan birincisi “Karar Yorgunluğu”
Mesleğimizin icrası gereği gün boyu devam eden aktif bir karar alma süreci yaşıyoruz. Her okul gününde ortalama 1500 karar veriyoruz. Bu durum benlik kaynaklarımızı ve irade gücümüzü tüketerek yorgunluk yaratıyor( Psikolog Roy Baumeister). Bu yüzdendir ki tavsiye edilen şey öğrencilerimiz ile ilgili alacağımız kritik kararlar için daha dinç olduğumuz günün ilk saatlerini tercih etmemizdir.
Öyle ki ilk okuduğumuz yazılı kağıtlarında ya da ilk değerlendirdiğimiz ödevlerde daha adil olduğumuz belirtiliyor.
İkinci sebep ise “Yoğun Duygular”
Gün içerisinde etkileşim içinde olduğumuz sayısız öğrenci ve birçok velinin istek ve problemlerinin yanı sıra okul idaresinin talepleri ile birleşince fizyolojik ve mental olarak enerji kaybımız artıyor.
İşte bu durumda iken gün boyu nöbetçi öğretmen iseniz koridorlarda yaşanan düzeni sağlama ve öğrenciyi derse sokma stresi, sınıf ortamında beklentilerinizi karşılamayan öğrencilerin yarattığı hayal kırıklığı, haylaz ve söz dinlemeyen öğrencilerin verdiği kızgınlık, sizinle gerekli gereksiz her konuda diyalog kurmaya çalışan velilerin verdiği bıkkınlık ve diğer yandan sizi mutlu etmeye uğraşan, başarılı olmaya çabalayan, iyi ki öğretmen olmuşum dedirten öğrenciler…
Tüm bu duygu yoğunluğu ve gelgitler vücudumuzda stres tepkisini harekete geçiriyor ve bizi yoruyor.
Sonuncu sebep ise “Endişe-Kaygı”
Mesleğimizin icrasında bizi en motive edecek sonuç, öğrencilerimizin başarısı ve emeğimizin karşılığını aldığımızı görmek. Ülkemizin yoğun öğrenci popülasyonu ve buna bağlı kalabalık sınıf mevcutları istediğimiz düzeyde kaliteli bir eğitim verme konusunda bizi endişelendiriyor. Onların başarısız sonuçlar elde etmesi bizi üzüyor.
Gün boyu öğrenci-veli-idare üçgeni arasında kalarak yaşanabilecek gergin diyaloglar, bir yandan öğretmenler odasında yaşanabilecek rahatsızlıklar, yetişmesi gereken evrak işleri derken sizi strese sokacak, endişe katsayınızı artıracak bir sürü olay yaşarsınız.
Özetle; severek, büyük bir özveri ile yapmaya çalıştığımız bu meslekte gün boyu sayısız karar veriyoruz, yoğun duygular arasında gidip geliyoruz ve çok fazla endişe duyuyoruz. Bu da bizi yorgun ve bitkin bir duruma sokuyor.
Haksız mıyım ne dersiniz sevgili meslektaşlarım???
Sağlıcakla kalın…