Soru: Kabir azabı diye bir şey var mıdır? Münker-Nekir kabirde soru soracak mıdır?
Cevap: Evet, kabir hayatı vardır. Kabir ya Cennet bahçesi veya Cehennem çukuru gibidir.Evet, Münker-Nekir Melekleri; Rabbın kimdir?Dinin nedir? Peygamberin kimdir? sorularını soracaklardır.
Kabir azabı vardır ve haktır. Şefaat vardır ve haktır. Kadere iman konusu İmanın altı şartından olmazsa olmazıdır. Biz Ayetler ve Hadislerle bunların hak olduğuna iman etmişiz.Kuran’ dan herhangi bir Ayeti inkar, ayete; “bu Allah sözü değildir” demek, hafife almak, dalga geçmek, şüphe etmek kişiyi imanın dışına çıkarır. (Allah korusun) Kuran-ı Kerim Allah’ ın (cc) kelamıdır. Hem lafzı hem manası Mucizedir. Kıraatı ibadettir. Her harfine on sevap verilir. Hatim de duası da hafızlık da Sünnete uygundur. Bunlardan meydana gelen sevabı sağlara da ahirete göçenlere de bağışlamak CAİZ’ dir.
Müslüman halkımızın itikadını bozmak, onları şüpheye sokmak isteyenleri Allah (cc) ıslah etsin.
Soru : Babam felç geçirdi. Ben bakamıyorum. Ücret karşılığı bir kadın bakıcı tutabilir miyim?
Cevap: Felçli, yaşlı, engelli vb. durumda olan anne – babaya veya herhangi bir kimseye evvela mahremlerinin (oğlu, kızı gibi) her türlü bakımlarını yapması farzdır. Eğer bakımlarını yapacak kimse yoksa o zaman erkeğin bakımını yapması için erkek bakıcı bulunur. Kadın için de kadın bakıcı tutulur. (ki kadın hastamız için kadın bakıcıyı her zaman bulmak mümkündür.) Eğer erkek için erkek bakıcı bulunamaz ise zarurete binaen kadın bakıcı tutulur. Böyle zaruri durumlarda kadın bakıcının, temizliğini yapacağı kimsenin mahrem yerlerine zaruret miktarınca bakması caizdir.
Soru:Babanın kendisine iyi davranmadığından hatta kalbini kırdığından, eziyet ettiğinden dolayı çocuklarından birini mirastan mahrum bırakmak amacıyla evlatlıktan çıkarması caiz midir?
Cevap:Hayır, caiz değildir. Bir kimsenin mirastan mahrum kalma sebepleri farklıdır. Bunun yanında evlatların baba ve anneye iyi davranmamaları, dinin gerekli gördüğü konularda yardımcı olmamaları, onları incitip, kalplerini kırmaları vb. büyük günahtır. Şüphesiz dinimize göre ebeveynin evlatları üzerinde, evlatların da onlar üzerin de hakları vardır. Her Müslüman üzerine düşen görevi yerine getirmek mecburiyetindedir.Anne/babanın bu sebeplerden dolayı çocuklarını evlatlıktan çıkarmaları ve mirastan mahrum bırakmaları caiz değildir. Bundan dolayı bir kimsenin böyle davranan bir çocuğu için; “vasiyetim olsun, şu çocuğuma, bıraktığım mirastan vermenizi istemiyorum” sözünün hiçbir hükmü yoktur.
Soru:Nişanlı kimseler nikahlı gibi davranabilirler mi?
Cevap:Hayır, nikahlı gibi hareket edemezler. Nişan evlenmeye karar vermiş iki kişinin sözleşmesidir. Nikahlı kimseler için caiz olan bir durum nişanlı için caiz olmaz. Nişanlılar, nikah akdi ile ancak birbirlerine helal olurlar. Nikah akdi olmayınca şahıslar birbirlerine yabancıdırlar. Nice nişanlılar nişanı bozmuş, mağduriyetler yaşanmıştır. Bunlar hayatın gerçekleridir.
Dini nikah evliliğin bütün sorumluluğunu eşler üzerine yükler ve mesul tutar. Olumsuz bir durumda, erkek boşamadığında kızımız bir başkasıyla evlenemez. Biz resmi nikah kıyılmadan dini nikahı tavsiye etmiyoruz.Bu konuda ebeveynler de mesuldür.Bundan dolayı nişanlılar konunun ciddiyetini bilmeli ve İslamın yasakladığı şeyleri yapmamalıdırlar.
Soru :Lohusalık ne demektir? Doğum yapan bir bayan doğum sonrası kaç gün süreyle namaz kılamaz, oruç tutamaz?
Cevap: Lohusalık (nifas); doğum ya da düşük yapan kadının kanaması kesilinceye kadar geçen sürenin adıdır. Bu müddet kadından kadına değişir. Bu sürenin en azı için süre yok (bir gün bile olabilir) ama en fazlası kırk güne kadar sürebilir. Bu süreden önce kanaması kesilen bir kadın kırk günün dolmasını beklemeden (Mesela; 25. gün kanama kesilmiş ise 25. gün itibariyle) gusül abdesti alır, namaz ve diğer ibadetlerine başlar.Lohusalık(nifas) ve Hayz(ay hali) süresince cinsel birleşme kesin HARAMdır.
Lohusalık müddeti içinde (kırk gün) görülen temizlik de lohusalıktan sayılır. Mesela; doğumdan sonra on gün kan gelip, yedi gün kesildikten sonra yeniden on gün daha kan gelecek olsa, bu yirmi yedi günün hepsi de lohusalık müddeti sayılır.Lohusalık esnasında kılınmayan farz namazlar daha sonra kaza edilmez, ama tutulmayan oruçlar kaza edilir.
Soru:Hapishanedeki mahkumlara cuma namazı farz mıdır?
Cevap:Hayır, farz değildir. Cezaevindeki mahkumlar cuma namazından sorumlu değildirler. Ancak cezaevinde olanlar beş vakit namazdan mesul oldukları gibi cuma namazı kılınamıyorsa mutlaka öğlen namazını kılmaları farzdır.Ayrıca, hapishanede cuma namazı kılmak imkanı varsa kılınabilir. Hatta imamlık yapabilecek bir mahkum da namazı kıldırabilir.
Soru:Cuma akşamları Yasin suresini okuyorum. Diyorlar ki; bu sevap olmaz ve kimseye bağışlayamazsın. Bu doğru mudur?
Cevap:Hayır, doğru değil. Tabiki Kur’an-ı Kerim, okuyalım, anlayalım ve hayatımızda gereklerini yerine getirelim diye inmiştir. Kur’an bizden kesinlikle Allah’a (cc) ve O’nun Resulü olan Muhammed Mustafa’ya (sav) itaat etmemizi istemekte, hatta emretmektedir.Okuduğumuzda her harfine 10 sevap verilen Yasin-i Şerif’ten ve diğer surelerden hasıl olan sevabı diriye de, ölüye de bağışlamak caizdir.Yalnız, cuma gecesi ve gündüzü, dinimiz Yasin Suresini değil Kehf Suresini okumayı tavsiye etmektedir. Peygamber Efendimiz Cuma günleri kendisi bizzat bu sureyi okumuş ve bizlere de okumamızı buyurmuştur.
Soru: Namaz kılanın önünden geçmek günah mıdır?
Cevap:Evet, günahtır. Evvela namaz kılan dikkat etmelidir. Ya insanların geçmeyeceği yerde namaza durmalı veya önünde sütre vb. bir şey olmalıdır. Bu sütre bir ağaç, değnek, sandalye gibi şeyler olabilir. Yer sert olurda değnek dikilemezse uzunluğuna bırakılır. Eğer yer yumuşaksa uzunlamasına veya yay gibi kavisli bir çizgi çizilir. Cemaatle namaz kılan imamın önüne sütre koymak yeterlidir. Zaten camilerde secde yerinin ilerisinden geçmek caizdir. Camide de en doğrusu uygun yerde namaz kılmaktır. Sütresiz de olsa namaz kılanın önünden geçilirse namazı bozulmaz.