Son günlerde besleme yapan gönüllülere, özellikle de kadın gönüllülere karşı olumsuz davranışlar sergilediğini sıkça duyuyorum ve üzülüyorum. Toplumun çok küçük bir kesimi sokak hayvanlarının sorunlarına karşı duyarlıdır ve çok az sayıda insan sokak beslemesi yapar.
Ben de onlardan biriyim ve bazılarının sandığının aksine biz uzaydan falan gelmedik, biz de bu toplumun bir parçasıyız, aynı çevrede ve aynı şartlarda yetiştik. Ben tıp doktoruyum, besleme yapan arkadaşlarım arasında profesör de var, seyyar satıcı da… Yani bu his sosyoekonomik koşullar ya da eğitim ile ilgili değil, tamamen içgüdüsel…
İnsanların büyük kısmı işinden yorgun argın dönüp, evde ayaklarını uzatıp televizyon izlerken ya da hafta sonu piknik yapıp denize girerken, bizler sokakta yaşayan hayvanlar aç kalmasın diye uğraşıp duruyoruz. Her şeyden önce görev bildiğimiz bu his için zaman ayırıyoruz, maddi ve manevi gücümüzü harcıyoruz. Kimseden alkış falan beklediğimiz yok, gölge etmeyin yeter…
Sizin evde pineklemek gibi bir hakkınız varsa, bizim de sokaklarda yaşayan hayvanları doyurmaya hakkımız var! Bu hakkı en başta kendi vicdanımızdan, sonra da 5199 Sayılı Hayvanları Koruma Kanunu’ndan alıyoruz. Merak ettiğim şu; besleme yapan gönüllüye müdahale etme, engelleme, hor görme, küfür etme hakkını siz nerden alıyorsunuz?
Gelelim ‘kadın’ meselesine… Lafa gelince herkes kadın hakları savunucusu ve kadına şiddete karşı ama iş eyleme gelince, hiçbir eril kişi kendinden daha zayıf gördüğü bir kadına karşı fiziksel ya da psikolojik şiddet uygulamaktan geri kalmıyor…
Beyler, kendinize gelin! Bayanlar, siz de lütfen…
Nerde besleme yapacağımızı, ne zaman besleme yapacağımızı, nasıl besleme yapacağımızı size soracak değiliz!
Biz besleme yaptığımız için değil, belediyeler kısırlaştırma yapmadığı için hayvan sayısı artıyor ve biz hiçbirinin açlıktan ölmesine göz yummayacağız! Hayvan sayısı azalsın, ilçe belediyeleri de kısırlaştırma yapsın diye yine biz uğraşıyoruz, siz değil! Sizin yaptığınız sadece hayıflanmak, sızlanmak ve ‘bu hayvanı alın buradan’ şikâyetinden öte bir tepki değil… Yüreğiniz varsa, kısırlaştırma yapmayan belediyeleri şikâyet edin diyeceğim ama bir gün bir işiniz düşer de onu yapmazlar, siyaseten tepki alırsınız, çok değerli zamanınız harcanmış olur falan; onu bilemem… Siz karar verin!
Siz evinizde akıllı akıllı oturun ya da gezin tozun ne bileyim, herkes özgürdür… Biz de besleme yapmakta özgürüz ve bizi kısıtlamak kimsenin haddi değildir! Pandemi kısıtlamaları boyunca sizler evde otururken biz gönüllüler çıkıp besleme yaptık. Bu yasal hakkın ve özgürlüğün daha öte bir izahı var mı?
BİR KAP YEMEK, BİR KAP SU…
Bu köşede bu çağrıyı çok yaptık ama yeterli ölçüde karşılık bulduğunu gözlemleyemedim henüz. Yukarıda sözünü ettiğim sorunun ana sebebi ‘hayvan evimin önüne alışmasın’ anlayışından ileri geliyor, biliyorum. Aynı sebeple artık yemeklerin bir kap içinde uygun yerlere bırakmak yerine çöpe atıp ziyan edildiğinin de farkındayım. Bu tutum elbette israftır ve günahtır. ‘Siz yerdekilere merhamet edin ki göktekiler de size merhamet etsin’ hadis-i şerifinden yola çıkarak, ikinci bir günahı daha hatırlatmak isterim. Her kapının önünde bir kap yemek ve bir kap su olursa; hayvanlar sadece sevilip beslendikleri yerlerde toplanmayacak ve her mahallede, her sokakta makul sayılarda kalarak onlardan korkanların daha az tedirgin olmasını sağlayacaktır. Hayvanlar için değilse bile insanlar için bunu yapın lütfen… Bir sebeple ‘insan’ olmak çok güzel…