Son dönemdeki gelişmeler herkesin malumu. 2020 tüm insanlık için birçok bela, musibet ve felaketler ile başladı. Bunların tümünden dünya etkilenmese de hemen her insan sorumluluk hissetmesini gerektirecek şekilde yaşananlardan haberdar oldu.
Depremlerdi, şehitlerdi, orman yangınlarıydı, kasırgalardı, çekirge-karınca istilasıydı, salgın hastalıklardı… derken insanlık neye uğradığını şaşırdı.
Dünya üzerinde hâkim güç ve mutlak iktidar iddiasında olanlar, bir bir acziyetlerini ifade ve itiraf etti. Kimileri için bu süreç değişim ve dönüşümlere sebep olurken, kimi bahtsızlar için ise Kur’an’ın ifadesiyle imanları ve tövbeleri ancak karaya çıkıncaya kadar sürdü (Yûnus 10/22-23). Başlangıçtaki çaresizliğin ve içtenlikle yapılan duaların yerini “biz şu kadar milyar dolar bütçe ayırdık” yarışı aldı. Böylece Hz. Nuh’un oğlunun varisleri, “dağa çıkarsak tufandan korunuruz” mantığına yeniden büründüler (Hûd 11/43).
Son zamanlarda yaşanan küresel çaptaki bela ve musibetler, daha önce insanın kendi eliyle kurduğu düzenin sonuçlarının genel bir yansıması ve karşılığı olarak görülebilir (Rûm 30/41). Tabi ki fiziksel ve biyolojik gerçekleri ifade eden adetullah’ın hakkı saklı kalması kaydıyla.
Koranavirüs belası dünyaya yayılmadan önce hemen her ülkede haksızlık ve zulümler ayyuka çıkmıştı. Uygur Türkleri, Mısır, Suriye, Yemen, Myanmar, Bangladeş diyerek zalimi işaret ederken kendimizi işin içinden sıyırma vartasına ve kolaycılığına düşmeyelim. Çünkü şeytan bazen sağdan yaklaşır (A’râf 7/17).
Kimi ülkeler kendi halkına zulmediyor, kimi ülkeler kapitalist-emperyalist mantıkla başka ülkelerin insanını istismar ediyor, kimi ülkeler de bütün bu zulümlere seyirci kalıyordu. Netice de bu haksızlık ve zulümlere her ülke direkt veya dolaylı olarak arka çıkıyor, Kur’ân’ın ifadesiyle cezayı hak ediyordu (Hûd 11/113).
Bütün bu zulümlerin kökeni araştırıldığında; bunlara imza atan ülke ve milletlerin Allah inancından uzaklaştıkları, dünyada ve ahirette hesap verme endişelerinin olmadığı görülür.
İslam’ın koyduğu evrensel prensip ve nizamdan uzaklaşıldığında küresel çapta daha birçok belanın, “unuttukları kulluklarını hatırlatmak” için insanlığı sarsacağı aşikardır. Yüce Allah daha önce geçmiş kötü kavimleri (Enbiyâ 21/74, 77) sünnetullah gereği hep bela ve musibetlerle dize getirmiştir, getirecektir, mühlet verse de karşılıksız bırakmayacaktır (Âl-i İmrân 3/178).
Bela ve musibetlerin İslam ülkelerinde de yaşanması bu ülkelerde zulümlerin var olduğunun açık bir kanıtıdır.
Maalesef neredeyse tüm İslam ülkelerinde haksızlık ve zulümler yaşanmaya devam etmektedir.
Gelelim güncel infaz yasasına;
Bugün çıkacak infaz yasasıyla birçok mahpus koronavirüs salgını gerekçe gösterilerek tahliye edilecek.
İnsanlara zulmetmiş, başkasının hakkına girmiş kişiler tahliye edilirken; en azından devlete karşı suç işlemek isnadıyla tutuklu bulunanların da bu yasadan yararlanması önemli bir adım olabilir. Hatta devlet, vatandaşa karşı işlenen suçları değil de öncelikle kendine karşı işlenen bu suçları affetmelidir.
Saadet Milletvekili Karaduman’ın milletvekillerine gönderdiği mektubunda belirttiği gibi; “Olağan süreçte; BDDK’nın denetim ve gözetimi altındaki bankaya para yatırmayı terör suçu saymak, Milli Eğitim Bakanlığınca faaliyetine izin verilen okul ya da dershanede eğitim görmek ve buralarda çalışmış olmayı terör suçu saymak son derece yanlıştır.
Aynı şekilde; tatbikata götürülmek üzere otobüslere bindirilen ve hain darbe kalkışmasına dair en ufak bir malumatı olmayan askeri lise öğrencilerinin müebbet hapis cezasına çarptırılması büyük bir yanlıştır.
Yargı düzenlemesi; silahlı terör örgütü üyesi olduğuna dair haklarında somut delil bulunmayan, şiddete bulaşmadığı halde tutuklanan ve hüküm giyen kişileri de kapsamalıdır.”
Terör kapsamına alındığı için katil-cani ve tecavüzcüler kadar muamele görmeyen bu insanların çektikleri sıkıntıların hesabını kim verecektir?
Görünen o ki Cenâb-ı Hak tüm ülkelerde yapılan zulümlerin cezasını ahirete bırakmayacak (İsrâ 17/58).
Zaman kaybetmeden ülkesi aleyhine faaliyet göstermeyen, kimi 28 Şubattan beri mağdur, ister sağcı, ister solcu, ister dindar, hangi görüşten olursa olsun siyasi suçlardan ve düşünce suçlarından tutuklu bulunanların da bu infaz yasasından yararlanmaları şu zor günlerde birlik ve beraberliğin sağlanması adına önemli bir fırsat olabilir.
Doç Dr. Necmettin Çalışkan 11.04.2020