Hatay sınırları içerisinde bulunan endemik bitki türleri ilgili yaptığı araştırmalar ile bilinen Antakya Doğa Sanat ve Turizm Derneği Başkanı Dr.Biyolog Samim Kayıkçı bu kez de bölgemiz orman yapısı ile ilgili bilgilendirme yazısı yayınladı. Dr.Biyolog Samim Kayıkçı yazısında ;”Ormanlar özel ve eşsiz ekosistemlerdir. Kayın ormanı, kızılçam ormanı, şimşir ormanı, sedir ormanı… İlimiz orman çeşitliliği açısından oldukça zengindir. Buralarda özel canlılar yaşar. Buralarda üretilen enerji ovaları, nehirleri ve denizleri besler.
En güzel yol doğaya, yeşile giden yoldur deyip yola koyulalım… Her ormanın eşsiz bir hikâyesi ve eşsiz bir ruhu var. Amanos Dağlarının en yüksek yeri olan Mığır Dağı (Hassa) eteklerine yolunuz düşerse burada sedir ormanlarıyla karşılaşırsınız. Sedir ormanı eşsiz görüntüsüyle insanı büyüleyen bir yer. Yolunuz Çobandede tepesine düşerse (Eski Radar-Belen) sizi önce kızılçam ormanı karşılar. Daha sonra karaçam-kızılçam karışık ormanları ve nihayetinde yaprak döken ormanlara (meşe, gürgen, karaağaç) denk gelirsiniz. Eğer Amanos Dağlarının İskenderun Körfezine bakan yamaçlarına giderseniz burada son buzul çağından kalma Karadeniz iklim kuşağına özgü yaprak döken ormanları görebilirsiniz.
Erzin-Tekkoz, Dörtyol-Topaktaş ya da İskenderun-Kaledibi, bu alanlarda eşsiz güzellikleriyle kayın ormanları yer alır. Bu eşsiz alanlarda kayın ağaçlarının yanında ıhlamur, şimşir, fındık, çınar yapraklı akçaağaç, dağ karaağacı, kızılcık, yalankoz ve barut ağacı gibi Avrupa-Sibirya kökenli birçok ağacı görme şansınız var. Yaz aylarında şehir sıcaktan kavrulurken bu eşsiz alanlarda sis ve yağmur eşliğinde serinleyebilirsiniz. Sonbahar geldiğinde bu eşsiz ormanlar kırmızı, sarı, turuncu ve yeşilin tonlarıyla rengârenk olurlar. Bu eşsiz kartpostallık görüntüler adeta “sonbahar sadece bir mevsim değildir” dedirtir insana… Amanos Dağları’nın en güneyinde yer alan ve Hz. Musa’nın dolaştığı ve adını Musa peygamberden alan Musa Dağı (Mt. Pieria) çok güzel ormanlar barındırır. Yaz boyunca başı bulutlu olan Musa Dağı eteklerinde maki ve kızılçam ormanlarını, yükseklerde kayın ve şimşir ormanlarını barındırır. Burada Seleucia Pieria Antik Kentinin kalıntılarını, Hz. Musa Ağacını ve Türkiye’nin tek yerleşik ermeni köyü olan Vakıflı’yı ziyaret edebilirsiniz. Samandağ-Arsuz yoluna giderseniz mavi ve yeşilin buluştuğu kızılçam ormanlarının eşsiz görüntüsü ve kokusu karşılar sizi.
Ormanlardan konu açılınca orman yangınlarından söz etmemek olmaz. Birçok canlının yaşamını yitirdiği bir felakettir orman yangını. Büyük bir kısmı insan ihmali nedeniyle çıkar. Ya da bilinçli bir şekilde yakılır. Orman yandığında pek çok canlı yanarak can verir. Ormanlar efsanevi Anka kuşu gibidirler kendi küllerinden yeniden doğarlar. Yeter ki insanlar ormanları rahat bıraksınlar.
Bu eşsiz coğrafya binlerce yıl boyunca insaların umudu, sevinci, özlemi, aşkı oldu. Ormanlar bu eşsiz coğrafyanın en üretken en güzel yerleri. Yaşadığımız onca felaket sonrasında hüzünlü, kaygılı ve umutsuzuz belki ama Anadolu’nun verimli topraklarında umudumuzu, sevincimizi, neşemizi tekrar yeşerteceğiz. Bu coğrafyaya aşkla bağlı atalarımıza ve geleceği ellerinde yaratacak olan çocuklarımıza bunu borçluyuz. Tüm bu duygu ve düşüncelerle 21-26 Mart Orman Haftası’nı kutluyorum.
Yazımı Nazım ustanın “Davet” şiiriyle bitirmek istiyorum.
” Dörtnala gelip Uzak Asya’dan
Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan
bu memleket, bizim.
Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak
ve ipek bir halıya benziyen toprak,
bu cehennem, bu cennet bizim.
Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,
yok edin insanın insana kulluğunu,
bu dâvet bizim…
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi kardeşçesine,
bu hasret bizim…” ifadelerine yer verdi.
