Geçtiğimiz Pazar günü Sümerler Mahallesi’nde 11 kedi ve köpek zehirlenerek öldürüldü… Yitip giden canlar arasında en çok ‘Yakup’ ismi verilen köpeğin fotoğrafları paylaşıldı, mahallenin gençleri ‘yakupbeydiyecekseniz’ adında bir sosyal medya hesabı bile açmış o can için, türlü türlü halleri ile fotoğraflar paylaşmışlar yani tam bir fenomen olmuş… Yakup’un son görüntüsü de çekilmiş birileri tarafından; ağzından köpükler geliyor, bütün vücudu zangır zangır titriyor, zar zor nefes alıyor ve onu kayda alanlardan yardım ister bakışlar atıyor. Biri ‘hemen barınağı arayın, kudurmuş bu’ diyor kayıtta; ‘hayır’ diyorum çaresizce, ‘kuduran Yakup değil, insan!’
‘Zavallı Yakup’ diyorum… Belki de kısa süren ömrü boyunca sadece onu seven ve koruyan insanların elinden bir şeyler yemişti; onu öteleyen, hor gören ve belki de zarar veren insanlar da çıkmıştı karşısına ama onlardan kaçarak kurtulmayı başarabilmişti… İnsanın en fazla taş ya da tekme atabileceğini düşünmüştü belki de, onu besliyormuş gibi yapıp öldüreceği aklına gelir miydi hiç? İnsanın ne kadar kötü olabileceğine dair bir fikri var mıydı ki?
Daha da kötüsü var elbette! Sosyal medyada yapılan kimi yorumlarda; hem de bu zehirlenme haberinin yapıldığı paylaşımlarda sokak hayvanlarının ne kadar tehlikeli olduğu, insanların aslında onlar yüzünden çokça eziyet çektiği ve acınacak halde olduğu, daha çoklarının zehirlenmesi gerektiğine dair yazılar okuduk. Yazanlar elbette utanmadılar ama biz insanlık adına utandık! Şehir yaşamının bir parçası olan bir canlı türünü düşman belleyip, her türlü katli vacip görmek nasıl bir vicdandır? ‘Fobi’ demeyin, fobi dediğimiz şey gereksiz korkular bütünüdür ve fobisi olan o şeyden kaçınır, o şeyin yok olmasını istemez yani yüz yüze kaldığımız şey düpedüz vicdansızlık ve merhametsizliktir! Katili alkışlayıp maktulü suçlamak neyin nesidir?
‘Adem olmak’ bir anlamda ‘insan olmak’, başka bir anlamda ‘hiç olmak’ demektir. Ruhuyla, kalbiyle, vicdanıyla insan olanımız da var; bütün bunları yitirip ‘hiç’ olanımız da… Öyle sanıyorum ki ‘hiç’ olanlarımızın sayısı bizden epeyce fazla ki; kutupları bile eriten kudretleri ile kendilerinden başka hiçbir canlı türünün varlığına saygı göstermiyor, varlıklarına tahammül edemiyorlar. Sahi, kutupların erimesi olayı neden gerçekleşiyor? Çünkü dünyayı talan eden, yaşamı yalan eden insan her şeyi bozma güdümlü de ondan! Kalbini ısıtamayıp koca gezegeni ısıtmayı, kutupların erimesiyle okyanus akıntılarının bile dengesini bozmayı başaran; havasını ve suyunu da vicdanını kirletebildiği kadar kirletebilen canlı türüne mi ‘insan’ diyoruz biz? Bütün dünyanın anasını ağlatmış, yeri gelmiş türlü bahanelerle insan nesline bile nice katliamları reva görmüş bu güruhun yanında birkaç kedinin ve köpeğin ne hatrı olur ki? İşte her şey tam da burada başlıyor… Hala nefes alıp verebildiğimiz bir gezegenimiz varsa çiçeği dalından koparmaya kıyamayan, doğayı içinde barındırdığı tüm unsurlarla kabul edip her birinin varlığına ayrı ayrı saygı duyan; yani canlılar arasında tür/cins/sınıf ayrımı yapmadığı gibi insanlar arasında dil/din/ırk ayrımı yapmayan insanlar sayesinde var.
Ama öyle bir kritik eşikteyiz ki; artık tüm bencilliğimizden, umursamazlığımızdan, vicdansızlığımızdan, utanmazlığımızdan sıyrılarak gezegenimize sahip çıkmak, ona hayat vermek zorundayız; yoksa çok da uzak olmayan bir gelecekte dünya bize hayat vermekten vazgeçecek! Başka gezegenlerde hayat var mı bilmiyoruz ama dünyada çokça hayat var… Hayatları korumak kendini ‘insan’ sayan her ‘adem’in başlıca görevi değil de nedir? Tek bir kedinin kılı, tek bir leoparın kürkü, tek bir timsahın derisi, tek bir filin dişi, tek bir ağacın yaprağı bile yerinden sökülmemeli ki dünya yaşasın, insan yaşasın… ‘Adem’ zavallı olmasın, adem olan anlasın!
Not : Sümerler’deki katliam ile yakından ilgilenip soruşturma başlatan Hatay Valimiz Sayın Rahmi Doğan’a çok teşekkür ederiz. Bu soruşturma için özel ekip kurulduğunun ve titizlikle tahkikat yapılacağının bilgini aldık.